Ypsilon, Lancia’nın kendisi için yepyeni bir pazara girerken seçilmiş doğru model miydi? Fiat Group bünyesindeki markalar arasında en köklü, en aristokrat sayılanı Lancia, Tofaş distribütörlüğüyle Türkiye’de yer almaya karar verdiğinde belki de en çok sorgulanan konu bu oldu. Küçük sınıfta premium özellikler sunma iddiasıyla Türk tüketicisine tanıtılan Lancia Ypsilon, aslında 2003’ten beri yollarda olan bir şehir minisi. Fiat modellerinin bilindik teknolojileri üzerinde sunulan donanımlar ve yüklenen zorlu imajla diğer markaların premium modelleriyle mücadele meydanına bırakılan otomobil, zor bir yükün altına girmiş durumda. Çünkü tüketici artık yükleme imajlara mesafeli dururken gerçeğinin peşinde olmayı tercih ediyor. Özellikle de bu imajlara Euro üzerinden yüklü rakamlar ödüyorsa...
Dünya çapında yeniden atağa kalkan Lancia’nın hiç bulunmadığı Türkiye pazarında alacağı tepkiler ve başarı grafiği, markanın gelecek stratejisi için de fikir verici olacak. Küçük minivan Musa öncesi pilot model olarak seçilen Ypsilon’un misyonu bu yüzden oldukça ağır. Otomobilin aristokrat burun yapısındaki kromajlı ızgara dışında şirin tasarımındaki en dikkat çekici özellik, tavan renginin gövdeden farklı olarak seçilebilmesi.
Tofaş’ın hedef kitlesini öncelikli olarak kadın sürücüler olarak belirlemesinde sevimli hatların rol oynadığı bir gerçek. Zaten bunu doğrular şekilde, geçtiğimiz yollarda otomobille en çok ilgilenenler de kadınlar oldu. Tabii başını döndüren erkekler de yok değildi. Ama onların en çok merak ettiği, ilk kez gördükleri otomobilin markasıydı. Çekimlerimiz sırasında bizi izleyenlerden birçok ilginç soru aldık, hatta aralarından “Çin otomobili geldi mi sonunda?” diye soran bile çıktı! Köklü marka tanınmıyor!
Boyutları, canlı renkleri ve şirin tasarımıyla dikkat çeken otomobilin Argento, Oro Bianco, Oro Giallo ve Platino adlarında dört farklı donanım seçeneği bulunuyor. 11 dış renk, 6 yeni “B-Colore” (çift renkli) özel giydirme ve 8 iç renk ile döşeme rengi sunulan Ypsilon’un imaj özellikleri bunlarla sınırlı değil. Otomobilin kabininde kokpit panelleri kumaşla kaplanmış. Daha üst versiyonlarda bu bölümlerde deri kaplamalar yer alıyor. Ancak düşük donanım versiyonu olan test otomobilimizde, Lancia adını diğer küçük sınıf markalarından ayıran belirgin bir ayrıcalık göze çarpmıyor. Hatta tek dokunuşla açılamayan camlar, aşırı yumuşak koltuk minderleri, düşük malzeme ve işçilik kalitesi, yüklenen imajla ilgili soru işaretleri yaratıyor.
Ortaya konumlandırılmış gösterge tablosuysa fonksiyonel LCD ekranına rağmen nostaljik tada sahip ve sorunsuz izlenebiliyor. Konsoldaki iç içe geçmiş havalandırma kumandalarıysa doğrusu biraz ucuz duruyor. Fiat Grubu’nun bilindik teknolojilerinin kullanıldığı Ypsilon’da denediğimiz motor versiyonu 1.3 litre 90 HP’lik Multijet turbo dizeldi. Yine Dolce Far Niente (tembellik güzeldir) ismiyle imajlı olan otomatikleştirilmiş manuel vites kutusu da Fiat Grubu’nun Duologic şanzımanından farklı değil. Birçok elektro hidrolik şanzıman gibi vites geçişlerinde esneme ve kasılmalar yaşatan sistem, sürüş akıcılığını kesintiye uğratıyor. Kalkışlar eğer dik yokuşlarda yapılıyorsa hem otomobil geri kayıyor hem de doğru vites seçimlerinde bocalamalar yaşanıyor.
Maliyet kaygılarıyla geliştirilmiş elektro hidrolik şanzımanların sürüş keyfine etkisi kullanıldığı her otomobilde olduğu gibi Ypsilon’da da derinden hissediliyor. Burada kaçan keyfi, direksiyon yönlendirmelerinde büyük kullanışlılık sağlayan City fonksiyonuyla bulmak mümkün. Punto, Stilo, Idea gibi Fiat modellerinde de kullanılan City moduyla direksiyon sertlik dozu azaltılarak şehir içindeki manevralarda büyük rahatlık sağlanabiliyor. Bu üç kapılı şirin otomobil, imaj trendinin rüzgarıyla özellikle genç kesimden mutlaka tutkulu müşteriler bulacak. Ama bu girdiği yeni pazarda Lancia’nın önünü açabilmesi için vaat ettiklerinin karşılığını hem kendi başı ağrımadan hem de gönlünü kaptıranların başını ağrıtmadan verebilmesi gerekiyor.