Linea Focus Megane Civic Jetta Corolla Testi


Hacim ortalaması 500 litreye dayanan C segmenti sedanların bagajları ağzına kadar zor sorularla dolu. NTV otoparkından çekimler için yola koyulmadan önce tüm evo ekibi hepsini birer birer gözden geçiriyoruz. Bütün gün işimiz bu sorulara yanıt aramak olacak. İşimiz hiç kolay değil, ülkemizin otomobil pazarının yarısını oluşturan modellerin aralarına katılan yeni üyeyi nasıl karşılayacaklarını inceleyeceğiz. Fiat temsilcisi bakalım yolda, köşebaşlarını tutmuş dişli rakiplerin arasında nasıl duracak?

Duruşu C segmentinde taşları yerinden oynatacak kadar etkili olabilecek mi? Yeni katılımcı Linea segmenti sarsacak kadar güçlü mü? Hangisi yolu daha iyi kavrıyor? Hangisi, nasıl frenliyor? Ya süspansiyon özellikleri? Yola koyulmadan önce otomobillerin arasında dolaşırken hepimizin aklında aynı soru var: Linea gerçekten C segmentinde mi yoksa B-üst olarak mı değerlendirilmeli? Buna karşılık üretici Tofaş yetkilileri otomobili C-üst segmentte görmek istiyor. Ama şurası bir gerçek ki, Linea’nın sahip olduğu donanımlar ya da fiyatı C segmentinde premium konuma oturtabilecek kadar güçlü görünmüyor. Microsoft Windows Mobile tabanlı “Blue&Me®” sistemi dışında rakipleriyle fark yaratabilecek bir donanım göze çarpmıyor.
Linea’da ne varsa rakiplerde de var. Sadece boyutların bir otomobilin segmentler içinde doğru pozisyonu bulması için yetmediği malum. Her neyse, yola çıkalım, dinamiklere bakalım. Linea’nın tasarımı Fiat Stil Merkezi tarafından gerçekleştirilmiş. Tasarımda ekol yaratabilecek sıra dışı bir özellik göze çarpmıyor. Hatchback kardeşi Grande Punto’nun platformu üzerinde inşa edilmiş otomobilin burun yapısında Bravo’dan yoğun esintiler hakim. Sedan formunu belirleyen bagaj tasarımıysa tamamen özgün. Ortaya çıkan sonuç Bravo yüzlü sedan Grande Punto gibi bir tanım oluşturuyor. Bu karma yapı, genel görüntüde çok öne çıkmasa da otomobilin projesinin sedan olarak başlamadığı, sırt çantasının sonradan eklendiği hissedilebiliyor.

Benzer hissi sınıfın satış lideri Megane ve Meksika doğumlu Jetta da veriyor. Gerçi Megane sedanın, kabulü zor basenli hatchback formundan kurtulması iyiydi ama Jetta’nın atası Bora kadar doğal bir sedan olmadığı ortada. Sanki kabinlerine sırt çantası sonradan eklenmiş gibi... Diğerlerindeki bagaj hatları daha doğal görünüyor. Bagajlara bakarken Linea’nın arka camında gözüme ilişen gelişmiş Blue&Me® sisteminin çıkartması, bana 1990’larda Kuş Serisi modellerinde yer alan tek parmağın çevirdiği direksiyon grafiğiyle süslenen Hidrolik Direksiyon çıkartmasını hatırlatıp gülümsetiyor. Nereden nereye, müthiş bir mesafe kat edildiği ortada...

LINEA’NIN RAKİPLERİ

Peşimde beş temel rakip, Jetta, Civic, Corolla, Megane ve Focus kovalarken yola koyuluyorum. İlk izlenim Linea’nın tok bir otomobil olduğu. Kapılarının kapanışından tekerleklerin yol üzerindeki yuvarlanışına kadar güven ve huzur hakim. Bu huzuru sadece Honda temsilcisinde bulamadım; tipik bir Japon, tipik bir Civic olarak yol sesi ve özellikle üst motor devirlerinde motor sesi kabin huzurunu biraz zorluyordu. Direksiyon simidi, Abarth’ın geliştirdiğini düşündürtecek çıkıntılara sahip. Galiba bu tasarım, sürücüleri diri kullanıma alıştırmak için gerekli görülmüş. Direksiyonun sertlik dozu alışana kadar umulmadık düzeyde ağır gelebiliyor. Ama tepkileri gayet net. Diğer beş finalist arasında Civic simit büyüklüğü ve oval tanımını zorlayan formu, Jetta net yol hisleri, Focus ise tepkilerinin keskinliğiyle diğerlerinden ayrılıyor. Makyajdan artan cazibeyle çıkan Megane’ın direksiyonuysa hislerini paylaşmaktan hala hoşlanmıyor, elektro hidrolik tavrını net olarak ortaya koyuyor; donuk ve hissiz...

CIVIC EVCİL KÖPEKBALIĞI GİBİ

Linea’da koltuğu ne kadar ayarlarsam ayarlayayım kendimi yüksekte hissettim. Zaten dışardan bakıldığında da bu otomobilin gövdesi biraz yüksek kalıyor. Sanki özellikle yükseltilmiş gibi. Yine yol koşulları aklıma geliyor ve susup geçiyorum. Ama belirgin şekilde alçak yapılı Civic de aynı yollarda ilerliyor! Evcilleştirilmiş bir köpekbalığı gibi, zeminden ama kendinden çok emin. Yıllarca yazdığım yazılarda hep gösterge tablosunun rahat takip edildiğini yazarken kendi kendime sorardım “Hangi otomobilde zor takip edilir ki, zaten yoldan sonra görülmesi gereken en doğal unsur bu” diye... O otomobili bulmak için uzun yıllar beklemek gerekiyormuş.

Bültenlerinde ve broşürlerinde gösterge tablosunun izlenme kolaylığı öne çıkarılsa da Linea’nın kumanda masası test için kullandığım günlerde bana tam aksini, merak ettiğim o kayıp otomobili bulduğumu düşündürttü. Gösterge tablosunda modern LCD ekranla ustaca bütünleştirilmiş 1960’lı yılların modellerindeki nostaljik hatlar hakim ama rakamların küçüklüğü ve sıkışık sıralanışı sürüş sırasında takibi biraz zorlaştırıyor. Linea’nın kumanda birimlerinin İtalyan tarzını yansıttığı vurgulansa da çok etkileyici görünmüyor. Corolla, Focus, Megane ve Jetta’daki ferah yerleşim, tek dijital göstergeli otomobil olan Civic’te boyut ve derinlik kazanıyor ama kullanışlılık yine tartışma konusu oluyor. İlginç bir durum Civic’teki; özellikle gece sürüşlerinde kokpitin üzerinde karanlıkta rakamlar havada uçuşuyor, gideceğimiz yere benden önce gidiyor, zira yaklaşık 1 metre önümde konumlandırılmış, sinir oluyorum! İbre estetiği olmadığı kesin ama meraklısı için kendine özgü bir çekiciliği de yok değil; teknolojik... Derinlikli yerleşim geleneksel göstergelerden modern görünüyor. Sanırım o da meraklısına...

 Linea’nın süspansiyon sertliği tutunmadan çok konforlu sürüş öncelikli. Gereksiz salınımlar yok ama zorlanarak hızlı dönülen dar virajlarda arkadan kesik kesik kopmalar yaşatabiliyor. Zaten bu tip virajlara Focus bakıyor. Ford temsilcisiyle viraj dönmek, süspansiyon ve direksiyon sistemlerinin işbirliğiyle çok zevkli. Hız limitinin diğerlerinden daha yüksek olduğu hemen hissediliyor. Geri kalan beş otomobil arasında eşdeğer bir süspansiyon ve direksiyon kombinasyonu olmadığını söyleyebilirim. Toyota’nın viraj yetenekleri de küçümsenmemeli ama viraj gelene kadar verdiği ilk his, eski Corolla’lar ve rakiplerinden daha sert hissettiren süspansiyonu oluyor. Ama bu sertlik tokluğun ötesinde kalıyor, pek konforlu değil.

TURBO YAKITI İÇİYOR MU?

Karşılaştırmamızda Linea dışındaki tüm otomobiller 1.6 litre hacimli motorlarla ivme kazanıyor. İtalyan temsilcisiyse gücünü yeni dönemlerin gözde trendi olan turbo beslemeli küçük hacimli motora borçlu: 1.4 litre 120 HP’lik T-Jet. Gerçi VW’nin de Jetta’da sunduğu 1.4 litrelik TSI turbo motoru var ama 140 ve 170 HP’lik güç versiyonları bu karşılaştırmayı biraz aşıyor. Karşılaştırmada kullanma şansımız olmamasına karşın güç çıkışları, durumu açıklayacak kadar net. Linea’nın turbo beslemeli motoru, gam emirlerine çabuk tepkileriyle hemen dikkat çekiyor. Geri manevralarda bile gazın ayarı kaçırıldığında önden türbin sesi hemen kendini duyuruyor ve otomobil akmaya başlıyor. Ama bu ses depodan boşalan yakıtın sesine de çok benziyor! Zira kontrolsüz kullanımlarda küçük hacimli motor turbonun cazibesiyle cömertliğin ölçüsünü kaçırabiliyor.
Sürekli değişken supap zamanlama sisteminin en başarılı uygulayıcılarından Honda’nın motoru sakin sakin ulaştığı 4500 d/d’den sonra kimlik değiştiriyor ve biraz gürültü eşliğinde 6500 d/d’de 125 HP’ye ulaşıyor. Burada rakiplerin daha düyük devirde olması güçsüz oldukları anlamına gelmiyor, zira Civic motoru en yüksek gücü vermesine karşın sürekli maksimum güç devrinde ilerlemeye çalışmak, artan gürültü nedeniyle pek de cazip olmuyor. Bu tip sürüşler kompakt aile otomobilerden çok spor otomobillerde tercih ediliyor. Benzer durum, Corolla’da da yaşanıyor. Maksimum güç değeri etkileyici görünüyor ama o da 6000 d/ d’de alınabiliyor. Corolla’nın cazibesi diğer rakipler 6000 d/d civarında 110 HP’de kalırken 124 HP’yi kullanıma sunabiliyor olması. Linea’ya gelince, 5000 d/d’de elde edilen 120 HP’lik maksimum güç, hepsinden daha esnek kullanım sağlıyor. Zaten kıyas kaldırmayan maksimum tork çıkışı ve elde edildiği devir Linea’yı belirgin şekilde öne çıkarıyor. Turbonun avantajları ama tabii bedeliyle! Otomobillerin 0-100 km/s hızlanma performansları bu durumu net bir şekilde açıklamaya yetiyor. Vites geçişleri konusunda sağladığı sürüş zevki ve netlikle Civic rakipsiz. Kemikli geçişlerden hoşlanmayanlar için Jetta’nın yumuşak dokunuşlarla kumanda edilebilen vites kolu dikkate değer.

Linea, tipik İtalyan vites kutularının özelliklerini gösteriyor ve bazen “cartlıyor” bazen direnç gösterip pasaport soruyor, vazgeçip yeniden denemenizi istiyor... Altı otomobilin birinden inip diğerine binince en tuhaf frenaj hissini Corolla sunuyor. Neden? Çünkü fren pedalı en sert tavırlı, dozlaması en zor olan model Corolla da ondan! Linea’nın fren pedalı da diğerlerinden sert ama dozlama da sıkıntı yaratmıyor. Vatandaşı Civic ise Jetta ve Focus ile birlikte en kolay fren dozlamasıyla farkediliyor. Türkiye’de sedanları cazip yapan etkenlerin başında herkesin bagajında taşıyacak birşeyleri olması geliyor. Aile ihtiyaçları, ticari yükler, dönüşleri kalabalık “memleket yolculukları” bagaj gereğini doğuruyor. Yaklaşık boyutlardaki Avrupalı modellerin tümü makul istekleri karşılayabilecek sırt çantalarına sahipse de en büyük hacmi Jetta, 527 litrelik bagajıyla sağlıyor. Sıradışı tasarımın bedeli olsa gerek Civic, ancak Focus’un hatchback versiyonu kadar kullanım alanı sağlayabiliyor. Honda’nın yenilgiye uğradığı ender bölümlerden biri bu.

Bütün gün süren test sürüşlerinin ardından vardığımız noktada C segmenti sedanları arasında premium model arıyorsak cevabın VW Jetta ve Honda Civic olduğu görülüyor. Jetta, yer yer düşük işçilik sorunları, Civic ise yalıtım eksikliği gibi alışılagelmiş Japon karakteristik özellikleriyle biraz puan kaybediyor. Herkese uygun kullanım özelliklerine sahip tipik C segmenti modelleri olan Focus, Megane ve Corolla’nın yanında Linea zengin donanımı ve makul, konforlu sürüş özellikleriyle yer alabiliyor.
Daha yeni Daha eski